ULUSLARARASI ARAŞTIRMALAR

Müzik ve Otizm MüzikterapiMüziğin eğitimde kullanımının yanı sıra alternatif ve destekleyici bir tedavi yolu olarak kullanıldığı bir diğer alan müzik terapidir. Müzik terapi, bir müzik terapistinin müzikal yaşantılar ve ilişkiler yoluyla hastanın sağlığını iyileştirmek için yürüttüğü sistematik bir müdahale süreci şeklinde tanımlanır (Bruscia, 1998, s.20). Amerikan Müzik Terapi Derneği’nin açıklamasına göre müzik terapistler gelişimsel, davranışsal, duygusal, fiziksel ve çoklu bozukluğu olan, kaynaştırma sınıflarında yer alan, otistik, konuşma, görme, duyma ve nörolojik engelli ve madde bağımlılığı olan, istismara uğramış ve çeşitli yaralanmalara maruz kalmış çocuklara destek hizmet sağlamaktadır (Hanser, 1999, s.3; AMTA, 1998). Farklı gelişen çocuklarla uygulanan müzik terapisinin rehabilitasyon pedagojisinde de önemli bir yeri vardır. Gelişim bozukluğu ve psikolojik rahatsızlığı olan çocuklara uygulanan müzik terapisinde özgül bir iletişim aracı olan müzik, çocukların iyileşmelerinde baskın bir rol oynamaktadır (Langen, 1971). Müzik terapi türlerine göre pasif (alıcı) ve aktif (üretici) müzik terapi olarak sınıflanırken, uygulanan kişi sayısına göre bireysel ve grup terapi şeklinde uygulanabilmektedir (Strobel ve Huppman, 1997, s.68-76).

Pasif terapide müzik hasta için yapılır ve hasta bu terapi türünde pasif bir şekilde kendisini müziğin etkisine bırakır. Farklı müzik türlerinin kullanıldığı bu terapide müzik aracılığı ile hastanın ruhsal durumunda değişiklik yaratmak yoluyla hastanın tedavisine katkıda bulunulur. Aktif müzik terapi ise, daha çok etkinlik temellidir ve hasta da terapistle birlikte müzik üretme sürecinde aktif olarak görev alır. Müziğin ifade aracı olarak kullanıldığı bu terapide hasta ve terapist ilişkisi doğaçlama yoluyla birlikte üretme şeklinde çift yönlü işler. Aktif müzik terapi ve müzik ile eğitimde etkinlikler birlikte müzik yapma şeklinde yürütülmektedir. Bu noktada müzik eğitimi ve müzik terapi tanımlamalarında bu iki branşı birbirinden ayıran özellikler henüz tam bir netlik kazanamamakla birlikte, bu iki branşın birbirinden ayrı değil birbirini tamamlayıcı ve işbirlikçi olarak görülmesinde yarar vardır (Adamek ve Darrow, s.101-131).

Dünyada her geçen gün artan farklı müzik terapi uygulamaları arasında bazıları diğerlerine göre daha öne çıkmaktadır. Bunlardan ilki 1961’de New York Amerikada ortaya çıkan ve Nordoff-Robbins adıyla anılan doğaçlamayı ve yaratımı destekleyen “Yaratıcı Müzik Terapi (Creative Music Therapy)”dir. Yaratıcı müzik terapide terapist ile hastasının birlikte müzik yapması iletişimin temelini oluşturur. Gelişimsel yetersizliği olan bireyin gelişim potansiyeli ve ihtiyaçlarını merkez alan, birlikte doğaçlama müzik yapılan bu terapi yönteminde hasta kaç yaşında ve hangi düzeyde olursa olsun terapistiyle birlikte müzik yapması için cesaretlendirilir (Bonny, 1997, s.65). Bir diğer müzik terapi uygulaması “Çözümleyici Müzik Terapi (Analytical Music Therapy)”dir. Mary Priestley’nin psikoterapi ve müziği birleştirerek geliştirdiği bu yöntem, terapist ve hastasının birebir yarattığı anlık doğaçlamalara dayanır. Terapist genellikle piyano kullanarak hastasını çeşitli ezgili ve/veya ezgisiz çalgıları çalması için cesaretlendirir. Kendi farkındalığını bulma yolunda hastanın içsel yaşantısını keşfetmesi için müziğin bir araç olarak kullanıldığı bu yöntemi Priestley bilimden çok sanat olarak tanımlamıştır (Priestley, 1994, s.3). Bir alıcı (receptive) müzik terapi uygulaması sayılan “Güdümlü Görüntüler ve Müzik (Guided Imagery and Music)”tir. Bu yöntem müziğin yansıtıcı bir rol üstlenmesiyle, ruhani anlayış, kişisel gelişim ve psikolojik çözümleme amacıyla rahat bir durumunda klasik müzik dinleyerek hayaller, anılar, renkler ve hisleri sürece dahil etmeye dayalıdır. Birebir ve ya grup uygulamaları şeklinde yapılabilir (Bonny, 1997, s.66).

Lanovaz, Sladeczek ve Rapp (2011), 2 otizmli çocukta müziğin vokal stereotipi üzerindeki etkisini araştırmışlardır. Her iki katılımcıda da vokal stereptipinin gerçekleşmesinde azalma, gerileme görülmüş ancak bu kısa süre ve düşük etkiyle gerçekleşmiştir. Müziğin yoğunluğunun düzenlenmesi daha farklı bir etki yaratmamıştır.

Krikeli, Michailidis ve Klavdianou (2010)’nun, gelişimsel yetersizliği olan çocukların iletişim becerilerinin geliştirilmesinde müziğin etkisini araştırdıkları bu çalışmaya 18 erkek 22 kız toplam 40 öğrenci katılmıştır. Bir saat süreyle 20 kişiden oluşan kontrol grubunda müzik etkinlikleri; 20 kişiden oluşan deney grubunda ise tartışma ve televizyon izleme etkinlikleri sürdürülmüştür. Kişisel kaygı durumlarını ölçmek için Kaygı Envanteri Ölçeği kullanılmış ve olası müzik terapi etkisini ölçebilmek için ek olarak kalp hızı ölçümü yapılmıştır. Müzik etkinlikleri ile meşgul olan kontrol grubunda gelişimsel yetersizlik gösteren çocukların daha sakin kaldığı ve iletişim becerilerinde deney grubuna göre anlamlı farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Sonuç olarak, müzik terapinin yalnızca belirli gelişim alanlarında psikolojik ve fiziksel olarak değil, gelişimsel yetersizliği olan bireylerin hayat kalitelerini arttırmada da olumlu etkisi bulunmaktadır.

Caltabiano (2010), yapılandırılmış dış mekan kaynaştırma uygulamalarında otizmli çocuklar ile ortak dikkat, taklit ve sıra alma olarak belirlenmiş üç sosyal beceri üzerinde müzik terapinin etkisini araştırmışlardır. Yedi hafta boyunca Griffith Park Devlet Okulunda ve Grace Müzik Terapi Merkezinde sürdürülen çalışmalara dört otizmli çocuk katılmıştır. Müzik terapist ve özel eğitim öğretmeni ile de çocukların davranışları ve müzik terapinin etkileri ile ilgili yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Veriler çocukların davranışlarının gözlenmesi ve video kayıtlarının izlenmesiyle toplanmış ve analiz edilmiştir. Sonuçlarda, müzik terapinin otizmli çocukların kaynaştırma deneyimlerine olumlu katkıda bulunduğu ve sosyal davranışlarda artışa sebep olduğu görülmüştür.

Beathard ve Krout (2008)’un yaptığı çocukluk dönemi konuşma işlev yitimi olan bir kız çocuğuyla müzik terapi olay çalışmasında, 3 yaşında konuşmada işlev yitimi olan bir kız ile 9 ay boyunca 24 oturum davranışsal, doğaçlama ve yaratıcı yaklaşımların kullanıldığı müzik terapi uygulamaları gerçekleştirilmiştir. Klinisyen ve çocuk arasında oyuncu iletişim kurularak bir grup müzikal müdahaleler, görsel ve interaktif yardımlar kullanılmıştır. Tedavinin başlangıcında çocuk sözel olmayan bir iletişim yolu izlerken, sürecin sonunda bir kaç hece, bir kaç ses kombinasyonu ve bir kaç kelime telaffuz etmiştir. Sonuç olarak, bu araştırmada müzik terapi yaklaşımı çocuğa sözel iletişim, sosyalleşme, bilişsel, duygusal, motor ve hareket becerileri alanlarında gelişim sağlamıştır.

Kissinger ve Worley (2008), otistik çocuklarla harpın iletişim kanalı olarak kullanımı başlıklı araştırmalarında, sürekli karşılaştırma analizinin kullanıldığı iki niteliksel örnek olay incelemişlerdir. Araştırmaya katılan 10 yaşında iki erkek çocuktan ilki konuşmayan, müziğe özel bir ilgisi olmayan ve dokunmaya karşı aşırı hassasiyeti olan bir çocukken diğeri müziğe karşı aşırı ilgili, sosyal ve bir iki kelime mırıldanabilmektedir. Bu iki çocukla birlikte çalışan öğretmen ve araştırmacı ile 6 günlük bir gözlem sürecinde her oturum sonrasında oturumla ilgili notlar tutmuşlardır. Öğretmen ve araştırmacı tarafından alınan notlar karşılaştırılmış ve sonuç olarak her iki çocuk için de konser harbının iletişim kanalı olarak kullanımında olumlu tepkiler ortaya çıkmıştır.

Womack (2008), Orff-Schulwerk ve geleneksel müzik eğitiminin üçüncü, dördüncü ve beşinci sınıf öğrenilerinde müzikal başarı üzerindeki etkilerinin karşılaştırıldığı doktora çalışmasında müzikal kavramların öğretiminde hangi metodun daha etkili olduğu probleminden yola çıkılarak toplam 258 öğrenciden kontrol ve deney grupları oluşturulmuş ve her iki grup da öntest, 5 ay süren 13 ders uygulaması ve sontest olmak üzere üç aşamaya tabi tutulmuşlardır. Müzik Başarı Testi ile toplanan veriler istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Elde edilen bulgulara göre, alt testlerde bazı farklar görülmekle beraber, genel kazanımlarda ön-test ve son-testte anlamlı bir fark bulunamamıştır.

Libeau-Dow (2008), müzik aracılığıyla dil, dil aracılığıyla müzik başlıklı çalışmasında ilk öğretim sınıflarında uygulanan bir Orff-Schulwerk programı kapsamında dil zekası ve müzikal zekanın bütünleştirme potansiyelini araştırmıştır. 4. Sınıfa giden ve her birinde 30 kişi bulunan 2 öğrenci grubuyla 6 hafta boyunca haftada 1 saat (45 dk.) Orff- Schulwerk yaklaşımını kullanarak çalışma yapmış. Çalışmalar sonucunda Orff- Schulwerk ile çalışan grupta dil gelişimi, müzikal gelişim alanlarının yanı sıra iletişim becerileri ve birlikte çalışma becerilerinin gelişiminde artış olduğu saptanmıştır.

Boso, Emanuelle, Minazzi ve diğerleri (2007), otizmli gençlerde uzun dönemli etkileşimli müzik terapisinin davranış profili ve müzikal beceriler üzerinde etkisini araştırmışlardır. Etkileşimsel müzik terapi seanslarına dayalı bir müzik eğitimi programının otizmli gençlerin davranışsal profili ve müzikal becerilerini zenginleştirmede etkili olup olmadığı bu araştırmanın problemini oluşturmaktadır. 8 otizmli gençle 52 hafta boyunca her birinin 60 dakika sürdüğü müzik terapi seansları düzenlenmiştir. Her oturum kısa ve uzun bir melodi söyleme, piyanoda do majör dizisini çalma ve davul ile değişik ritmler üretme ve çalma gibi farklı müzik etkinliklerinden oluşmuştur. 52 hafta sonunda otizmli gençlerin müzikal becerilerinde başlangıç düzeyi verilerine göre anlamlı düzeyde gelişme görülmüştür. Sonuç olarak aktif müzik terapi uygulamaları otistik çocukların müzikal becerilerini arttırmada olduğu kadar otistik semptomlarını azaltmada destek program olarak önerilebilir.

Lim (2007), müzik yoluyla yapılan gelişimsel konuşma ve dil eğitiminin otizm gelişimsel bozukluğu olan çocukların konuşma üretimine etkisini, araştırdığı doktora tezinde 3 ila 5 yaşları arasında otizmli 50 çocuk ile çalışmıştır. Süreç öntest, 6 oturum eğitim ve sontest şeklinde yapılmış olup ön ve son testlerde sözel üretim değerlendirme ölçeği ile katılımcıların semantik, fonolojik, pragmatik ve prozodik açıdan 36 hedef kelimeyi içeren sözel üretimleri ölçülmüştür. 18 katılımcı içinde 36 hedef kelimenin olduğu 6 şarkı ve resimleri içeren bir video izleyerek müzik eğitimini tamamlarken, kontrol grubundaki diğer 18 katılımcı konuşma eğitimlerinde hedef kelimeleri içeren 6 hikaye ve resimlerden oluşan bir video izlemişlerdir. Diğer 14 katılımcı ise herhangi bir eğitime tabi tutulmamışlardır. Sonuçlara göre, müzik ve dil eğitimi alan çocuklarda hiç bir eğitim almayanlara göre anlamlı fark görülürken, müzik eğitim alanların konuşma eğitim alan diğer gruba göre daha yüksek oranda konuşma üretimi gerçekleştirdiği bulunmasına rağmen bu fark anlamlı bir düzeyde değildir. Sonuçlar göstermektedir ki; müziğin kullanımı otistik çocuklarda dil gelişimini arttırmakta etkili bir yoldur.

Azbell ve Laking (2006), otistik çocukların kaygı düzeyleri üzerinde ritm çalışmaları ve müzik terapinin kısa süreli etkisini araştırmışlardır. Kaygı düzeyleri, katılımcılara hizmet veren konut bir tesis tarafından kaygı ile ilgili olarak önceden tanımlanmış davranışların frekansı üzerinden takip edilmiştir. Araştırmada tek denekli araştırma modeli, deney ve kontrol grubu olarak rastgele seçilen dört katılımcı ile yürütülmüştür. Deney grubu dört hafta süresince 20 dakikalık oturumlarda ritmik çalışma müzikleri dinlemiştir. Bu süre boyunca, tüm katılımcılar kurum tarafından kendilerine sağlanan normal eğitim planlarına devam etmişlerdir. Davranışsal sıklık verileri çalışma öncesi, sırası ve sonrasında kaydedilmiş ve betimsel istatistik kullanılarak analiz edilmiştir. Her iki deney grubu katılımcısı başlangıç düzeyindeki kaygı ilişki davranışlarının sıklığında uygulama sürecinde azalma göstermiştir.

Suasser ve Waller (2006), duygusal ve davranışsal bozukluğu olan öğrencilerle müzik terapi için bir model başlıklı araştırmalarında duygusal ve davranışsal bozukluğu olan öğrencilerle müzik terapinin nasıl kullanıldığını gözden geçirmiş ve bu çocuklar için bir psiko-eğitimsel yaklaşımla hazırlanmış bir model önermiştir. Bu araştırma sonucunda, müzik terapi süreci ile 9 haftalık okul ortamında, müzik terapi ve diğer terapi yöntemlerini kullanarak duygusal, davranışsal bozukluğu olan bireylerle işbirliği içinde çalışılan bir model ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak, müzik terapi öğrenme ve gelişim alanlarında pek çok yarar sağlarken, çocukların sosyal, bilişsel ve psikolojik gelişimlerine olumlu katkıda bulunabilmektedir. Duygusal ve davranışsal bozukluğu olan çocuklar özel ihtiyaçlara sahiptir ve müzik neşeli ve yaratıcı bir yolla çocukların bu ihtiyaçlarını gidermesini sağlamaktadır

Orr ve Myles (1998), otistik bir bireyde ritmik çalışmaların etkisi konulu araştırmalarında saç çekme, çığlık atma, tırnaklama gibi davranışlar sergilediği öfke nöbetleri geçiren 11 yaşında otizmli bir kız çocuğu ile çalışmışlardır. Çalışma bir rehabilitasyon merkezinin özel eğitim bölümünde bir sınıfta yürütülmüştür. Çalışmada ritmik çalışmaların otizmli bu çocuğa agresif davranışları konusunda yardım edip etmeyeceği araştırılmıştır. Ritmik çalışmaların rahatlatıcı bir teknik olarak kullanımının etkililiğinin değerlendirildiği bu araştırmada ABAB modeli kullanılmıştır. Her dersin başında ilk 20 dakika Melani’nin öfkeli davranışları kaydedilmiş ve bu davranışlarında giderek azalma gözlenmiştir. Sonuç olarak, ritmik çalışmaların otizmli ve ya diğer gelişimsel bozukluğu olan bireylere yardım edebileceği söylenebilir.

Aslıhan Eren

 

Kim, Wigram ve Gold (2008)’un Otistik Çocuklarda Müzik Terapisinin Ortak Dikkat Davranışının Emprovize Çalışmalarıyla Etkisi: Rastgele Seçilmiş Kontrol Grubu Çalışmaları isimli uygulamalarında otizmli olan okul öncesi çocuklarda ortak dikkat davranış bozukluklarına müzik terapisinin etkisini araştırmayı amaçlamışlardır. Rastgele seçilen kontrol grupları, iki farklı koşulda tek bir konunun karşılaştırma tasarımını, oyuncaklarla doğaçlama müzik terapisi ve oyuncaklarla oyunun kullanılması ve standartlaştırılmış araçların ve DVD analizlerinin otistik çocuklarda davranışsal değişiklerin eklenmesiyle oluşturulmuştur. Toplam sonuçlar müzik terapisinin ortak oyunlarda ve sözlü olmayan iletişim becerilerini kolaylaştırmakta
olduğunu göstermiştir. Oturum analizleri önemli bir şekilde daha çok ve uzun olarak göz temaslarının ve doğaçlama müzik terapisinde kullanılan materyalin oyunlardan daha etkili olduğunu göstermiştir. Lundqvist, Andersson ve Viding (2008)’in Otizm ve Gelişimsel Engelli Bireylerin Zorlu Davranışları Üzerinde Vibroakustik Müziğin Etkileri isimli çalışmalarında, vibroakustik müziğin otizm ve gelişim bozukluğu olan bireylerdeki kendini yaralama ve saldırgan davranışlar üzerindeki etkisi deneysel olarak test edilmiştir. 20 katılımcı rastgele iki gruba ayrılmıştır. Birinci gruba 5 hafta boyunca günde 10-20 dakikalık seanslarla vibroakustik müzik tedavisi uygulanmıştır. Daha sonra ikinci gruba sonraki 5 hafta boyunca aynı tedavi uygulanmıştır. Gruplar tedavileri tamamlandıktan sonra Davranış Sorunları Envanteri kullanılarak değerlendirilmiştir. Her oturumu değerlendirmek amacıyla her oturum sonrasında farklı ölçekler ile davranışlar değerlendirilmiştir. Ayrıca, oturumlar videoya alınmış ve dakika dakika zorlu davranışlar analiz edilmiştir. Sonuçlar vibroakustik müziğin kendini yaralama
ve saldırgan davranışları azalttığını göstermiştir. Araştırma ayrıca göstermektedir ki vibroakustik müziğin etkileri biraz da konulan tanıya bağlıdır.

Mers (2007) Müzik Tedavisinin Otistik ve Gelişimsel Özürlü Öğrencilerin Toplum Yanlısı Davranışları Üzerindeki Etkisi isimli çalışmada; müzik tedavisinin dahil edilmesinin otistik ve/veya gelişimsel özürlü üç çocuğun itmesi, çığlık atması ve soru sorması üzerindeki etkilerini araştırmak için, katılımcı amaçları/projeleri içinden çoklu başlangıç düzeyi kullanılmıştır. 10 dakikalık serbest oyun oturumu boyunca hem başlangıç noktasında hem de müzik terapisi seansına geçişten hemen sonra davranışlar gözlenmiş ve kaydedilmiştir. Gözlemciler arasındaki fikir birliği ve işleyişe ilişkin doğruluk verileri toplanmıştır. Müzik terapisi seansları, otistik çocuklarla müzik terapisiyle ilgili literatüre/bilgi kaynaklarına göre modellendi.
Ayrıca, müzik terapisinin toplumsal geçerliliği ile ilgili araştırma sorularını yanıtlamak için toplumsal geçerlilik anketleri toplanmıştır. Bulgular, müzik tedavisinin itme, çığlık atma ve soru sorma üzerinde orta dereceli ve kademeli etkiler meydana getirdiğini göstermiştir. Müzik tedavisinin dahil olmasını takiben, soru sorma artarken itme ve çığlık atma azalmıştır. Müzik tedavisinin dahil olmasının etkileri tedaviyi takiben üç hafta boyunca devam etmiştir. Kern, Wolery ve Aldridge (2007) Otizmli Küçük Çocukların Sabah Selamlaşma Rutinlerindeki Bağımsızlığı Yükseltmek İçin Şarkı Kullanımı isimli çalışmalarında, bireysel olarak bestelenen şarkıların iki otizmli çocuğun bulundukları sınıflardaki sabah selamlaşma rutinlerindeki bağımsız davranışlarına etkisini değerlendirmişlerdir. Müzik terapisti, her çocuk için sabah selamlaşma rutiniyle bağlantılı bir şarkı bestelemiş ve çocukların öğretmenlerine rutin süresince şarkı söylemeyi öğretmiştir. Etkiler tek denekli araştırma deseni kullanılarak değerlendirilmiştir. Sonuçlar şarkıların çocukların sınıfa girmesine, öğretmeni selamlamasına ve oyuna katılmasına yardımcı olduğuna işaret etmektedir. Çocukların birinde ayrıca akranları tarafından verilen selamda ölçülmüş ve şarkı kullanımının bunu arttırdığı görülmüştür.
Wigram ve Gold (2005) otizm tedavisi değerlendirmesinde müzik terapisi: klinik uygulaması ve araştırma bulguları isimli çalışmalarında Temel sözlü ve sözsüz iletişimde önemli düzeyde sınırlılık gösteren otizmli çocuklarda ve ergenlerde müzik terapisine ve doğaçlama metotlarına hem aktif hem de algısal müzik terapisi yaklaşımlarına pozitif yanıt verdiklerini gözlemlemişlerdir. Terapi amacıyla desenlenen doğaçlama müzik aktivitesinin ve çıktılarının motivasyonu, etkileşimi ve iletişimi ve aynı zamanda dikkati destekleyici ve geliştirici olduğu bulunmuş ve müzik desteğinin karşılıklı etkileşimin ilişki kurmada etkili olduğu saptamışlardır.
OTR (2003) tarafından yapılan, Otistik çocukların davranışlarına Mozart müziğinin etkisi isimli çalışmada Mozart’ın müziğinin otistik çocukların davranışları üzerindeki etkilerinin görülmesi amaçlanmıştır. Yarı deneysel çalışma 4 haftalık sürede 4 erkek 1 kız (5 otistik çocuk) üzerinde yapılmış yaşları 10-13 arası değişen çocukların davranışları 2 ayrı hafta olmak üzere (toplam 4) ilk iki hafta müzikle son iki hafta müziksiz sabah sınıf seanslarında 20 dakikalık masa aktivitesi yapılarak çalışma sürdürülmüştür. Parmak şıklatma, kıpırdatmak, el çırpmak, ön kolun içe dönmesi (pronasyon) ve avuçla çeşitli hareketler yapılması, kafayı döndürmek, kafa sallamak, vücudu sallamak, vücudu eğmek, bunların yanında göz temas sıklığı ve odak süresi gibi uyarıcı hareketlerin sıklığı araştırmacının hazırladığı ölçekle kaydedilmiş ve terapisti tarafından puanlanmıştır. Çalışmanın sonucunda müzik çalarken göz temasında ve odaklanmasında artış olmuştur.

Didem Mutlu Karşıyakalı

 

Otistik çocukların müziğe ve müzik terapisine özellikle duyarlı oldukları sıklıkla rapor edilmiştir (Benenzon, 1976; Alvin, 1978; Applebaum diğerleri, 1979; DeMyer, 1979; Sloboda ve diğerleri, 1985; Thaut, 1987, 1988; Wimpory&Nash 1999; Gadberry 2005). Müziğin kullanımı otistik çocukları motive etmek ve sosyal zamanlarındaki temel boşluğu doldurmak açısından uygundur. Bu açıdan bakıldığında müziğin işlevi sosyalleşmeyi sağlayarak bireyi topluma kazandırmaktır.

İşitsel bir uyaran olarak müzik otistik çocukla iletişim kurmak için iyi bir yoldur. Dış seslere karşı tepkisiz kalan bir çocuk, müziksel seslere karşı aşırı duyarlılık gösterebilir. Duyular arası bir bütünlük kurmak için müzik kullanılabilir.

Gadberry (2005)’nin belirttiğine göre Steven ve Clark müzik terapi tekniklerini 5 – 7 yaş arasında değişen beş çocukta denemiştir. Sekiz oturum sonucunda otizm ölçeğindeki sonuçlarda önemli bir gelişme olduğunu görülür. Aynı zamanda gelişimsel olgunlukta da önemli bir artış gözlemlenir. Genel olarak müzik terapi tekniklerinin otistik çocuklarda olumlu sosyal davranışlarının iyileştirilmesinde önemli bir etkisi vardır.

Thaut (1988), otistik çocuklarda müziksel tepki üzerinde çalışmıştır. Çalışmaları, otistik çocukların olağandışı müziksel yetenekleri ve müziksel tepkileri olduğunu gösterir. Bulduğu veriler otistik çocukların ürettiği tonal dizilerin araştırmacı tarafından oluşturulan ölçeklerde (orjinallik, ritim ve sınırlılık) yüksek olduğunu gösterir.

Brunk (1999), müziğin otistik çocukların iletişiminde ve eğitiminde eşsiz bir yol olduğunu, tedavi ve öğrenim aracı olarak etkililiğinin iki farklı terapi ve eğitim çerçevesi sağlayabilme yeteneğinden geldiğini söyler. Müzik tutarlı, kararlı ve tahmin edilebilir bir çevre oluşturur. Güncel bir şarkının melodisi, armonisi ve ritmi, stresli ya da yabancı bir ortamda çocuğun rahat etmesine yardımcı olur. Müzik aynı zamanda sınırsız bir esneklik de sağlayabilir. Zaman zaman çocukla birlikte değişir, çocuğun davranış ve duygularını yansıtabilir.

Trevarthen, Aitken, Papoudi ve Robarts (1998)’a göre müzik terapi otistik çocukların tedavisinde etkilidir, sosyal etkileşimde ve duygusal iletişimde onlara yardımcı olur. Otistik çocuklar üzerinde yürütülen birçok vaka incelemesi pozitif sonuçlar verir. Belgelendirilen gelişmeler olumlu sosyal davranışların, çevresel bilincin, seslendirmenin ve dikkat aralığının, vokal taklidin, iletişimin, diğer insanlarla doğaçlama oyunların ve göz kontağının arttığını gösterir. Buna ek olarak genel olarak müzik terapisinde kullanılan müzik, otistik çocuklara hem güven hem de özgürlük duygusu sağlar.

Wimpory ve Nash (1999)’a göre otistik çocuklarda müzikle etkileşim terapisi etkileşimsel oyunlar çerçevesinde düşünülür. Bu aynı zamanda normal çocukların dil gelişimleri ile de paralellik gösterir. Otistik çocukların aileleri onlarla iletişim kurmaya çalışsalar da sözlü diyalog kuramazlar. Müzikal etkileşim terapisi bilişsel ve motor becerilerin gelişmesinde etkilidir.

“Normal çocuklar oyunlarla gelişme gösterirler. Müzikal etkileşim terapisinin amacı, davranışları ve çocukların algısını geliştirmektir, müzikal diyaloglar yaratarak çocuğun aile ve çevre ile olan etkileşimini artırmaktır. Müzik genellikle otistik çocukların sosyal durumları anlamasına yardım eder. Müzisyenin amacı çocuğa iletişim tecrübesi vermektir ve çocuğun hareketlerini dengelemektir. Müzisyen, çocukla iletişim kurmak için bir yapı iskelesi oluşturur” (Wimpory and Nash, 1999:18).

Wimpory ve Nash (1999)’da belirtilir kiHobson, Newson, Wimpory ve Fein’e göre müzikal etkileşim terapisinin araştırma ve pratiklerinin bulguları, etkileşim temelli teorik perspektifle uyumludur. Minimum düzeyde karşılıklılık gereklidir çünkü temelde paylaşılan anlamlar, iletişim ve sosyal tarafsızlık otistik çocuklarda önemlidir; gecikmelerin ve dildeki hataların düzelmesine, oyunları taklit etmesine katkıda bulunur.

Steven ve Clark (1969) müziğin otistik çocukların tedavi modelinde bir destek sağlamak amacıyla kullanılması gerektiğine işaret ederken Rimland, müziksel ilginin ve yeteneğin otistik çocuklarda evrensel olduğunu öne sürer (Aktaran, Gadberry, 2005:4). Müziksel ilgi; işitsel uyaranların otistik çocuklarda diğer uyaranlara karşı baskınlığı, müziğin de bu noktada çocuğun ilgisini çekme anlamında önemli bir işlevi üstlenmesi açısından evrensel olarak düşünülebilir. Yetenek söz konusu olduğu zaman yüksek fonksiyona sahip bazı otistik çocuklarda müziksel anlamda üstün yetenekler görülse de, evrensel olarak nitelendirilemez.

Literatür kapsamında otistik çocuklarla müzik terapi üzerine yapılan araştırmaların iki grup altında toplandığı görülür:

a)      Müzikal duyarlılığın artıp artmadığını gözlemlemeye yönelik yapılan araştırmalar (Algılama üzerine odaklanan araştırmalar)

b)     Müziğin etkisiyle sosyal davranış değişimini üzerine yapılan araştırmalar

Müzikal duyarlılık üzerine yapılan araştırmalar psikolojik-nörolojik araştırmalar kapsamında değerlendirilir. Genel olarak bütün araştırmaların çıkış noktası otistik çocukların müziğe karşı olan aşırı ilgileridir. Bu aşırı ilgi, yüksek fonksiyonlu otistik çocuklarda yüksek müzikal algıyı da beraberinde getirir. Yapılan müzik çalışmaları ve çalgı eğitimi ile müzikal algı üzerine odaklanılır. Yapılan kimi çalışmalarda mutlak kulak özelliğine sahip olan otistik çocuklara rastlanır, bu çocuklar belirli bir frekansı olan her sesin nota karşılığını söyleyebilme yeteneğine sahiptirler. Sonuç olarak müzikal duyarlılık üzerine yapılan araştırmalar nörolojik araştırmalar kapsamında düşünülür.

Müziğin etkisiyle sosyal davranış değişimi ve müziğin tedavi edici etkisi üzerine yapılan araştırmalarda, herhangi bir şekilde müzikle ilişkilenen otistik çocuğun problem davranışlarının seyri takip edilir. Aynı zamanda otizmin belirtileri olan; sosyal iletişim zorluğu, göz teması kuramama vb. hastalığa özgü problemleri azaltmak için müzik terapiden faydalanılır. Bu çalışmaların ortak özelliği çocuğun sosyal iletişim sorunlarını ortadan kaldırmaya yönelik meseleleri ele almasıdır.

Orçun Berrakçay

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir